10 Aralık 2010 Cuma

Çölyak Hastalığında Parietal Hücre Antikoru Sıklığı



Birçok çalışma değişik otoimmün kökenli hastalıklar ile atrofik gastrit birlikteliğini vurgulamış ve atrofik gastritin değişen sıklıklardaki birlikteliğini rapor etmiştir. Atrofik gastrit için spesifik olan parietal hücre antikorunun (PCA) çölyaklı hastalardaki sıklığını araştırmak istedik.

Yöntem. Çalışmaya 31 (23 kadın ve 8 erkek) çölyaklı hasta ile yaşı ve cinsiyeti uyumlu 29 sağlıklı kişiden (22 kadın ve 7 erkek) oluşan kontrol grubu alındı. Her iki grup atrofik gastrit için spesifik olan PCA immunfloresans yöntemle değerlendirildi.

Bulgular. Çalışmaya alınan her iki grup arasında cinsiyet ve yaş açışından anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Çölyaklı hasta grubunda iki kişide PCA pozitifliği tespit ederken, kontrol grubunda antikor pozitifliği saptamadık (p=0.164).
 
Sonuçlar. Atrofik gastritin tanısı malignensi riskini artırması ve demir tedavisine cevapsızlığa yol açmasından dolayı önemlidir. Bulgularımız çölyaklı hastalarda atrofik gastrit için spesifik olan PCA sıklığının artmadığını göstermektedir.

Anahtar kelimeler: Çölyak hastalığı, parietal hücre antikoru, atrofik gastrit

Abstract Aim. Many studies have emphasized the synergy of autoimmune disorders with atrophic gastritis and reported the synergy of atrophic gastritis in varying frequencies. The aim of this study is to investigate the frequency of parietal cell antibody (PCA), specific for the atrophic gastritis, on the frequency of celiac diseases.
Methods. This study included 31 (23 women, 8 men) patients with celiac disease and 29 (22 female and 7 male) healthy control. The PCA, specific for the atrophic gastritis, was evaluated with immunofluorence method.
Results. A significant difference was not found in terms of age and sex (p=0.814, p=0.338 respectively). In patients with celiac disease, the PCA positivity was determined in 2 of 31 patients (6.45%). Positivity was not found in the healthy group. Significant difference was not found between two groups (p=0.164).
Conclusion(s). Due to increased risk of malignancy and leading to unresponsiveness to iron therapy the diagnosis of atrophic gastritis is important. The two conditions mentioned above are important in the clinical follow up of celiac patients. We studied the frequency of PCA to explain this subject. We found that PCA frequency is not increased.
Keywords: Celiac disease, Antiparietal cell antibodies (PCA), Atrophic gastritis.


Giriş

Çölyak hastalığı ince barsak mukozasını tutan otoimmün kökenli bir hastalıktır. Günümüzde çölyaklı bireylerin doğuştan genetik bir yatkınlığa sahip olduğu ve bunun uygun çevresel koşullar altında hastalığa dönüştüğü kabul edilmektedir [1].
Buğday, arpa ve çavdarda bulunan gluten isimli bitkisel proteine yönelik hücresel ve hümoral immün sistem aktivasyonun oluşturduğu, villüs hasarının sonucunda ortaya çıkan malabsorpsiyon tablosu ile karakterizedir. Olayın başlangıcında barsak hücreleri arasındaki sıkı bağlantıların lümendeki antijenik yapıların geçişine izin verecek şekilde bozulması, bu antijenlerin mukozadaki immun sistemle (antigen presenting cells vb.) aşırı temasına yol açar. Bunun sonucunda oluşan immün cevabın villüs harabiyetine neden olurken aynı zamanda bazı başka otoimmun hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabileceği düşünülmektedir [2].
Otoimmün atrofik gastrit, otoimmün kökenli tiroditi olan hastalarda artmış sıklıkta saptanmış olup, çölyaklı bireylerdeki sıklığı hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır [3].
Çölyak hastalığının diğer otoimmün kökenli hastalıklarla birlikteliği mevcuttur. Atrofik gastritin tanısı kanser riskini artırması ve demir tedavisine cevapsızlığa yol açmasından dolayı önemlidir. Bu çalışmada atrofik gastrit için spesifik olan parietal hücre antikorunun (PCA) çölyaklı hastalardaki sıklığı araştırıldı.


Gereç ve yöntem

Çalışmaya on sekiz yaş üstü 31 (23 kadın ve 8 erkek) çölyaklı hasta ile yaşı ve cinsiyeti uyumlu 29 sağlıklı kişiden oluşan kontrol grubu alındı. Hastalardan ve kontrol grubundaki bireylerden farklı zamanda alınan serumlar tamamlanana kadar üç ay boyunca -80°C’de buzdolabında saklandı.
Çalışmamızdaki tüm serumlar PCA immünfloresans yöntemiyle değerlendirildi. PCA testi için substrat olarak maymun mide hücreleri kullanıldı. Örnek serumları immünfloresans antikor (İFA) için hazırlanırken 1/100 örnek serumları 4 dakika vortekste karıştıralarak dilüsyonlar elde edildi. Dilüe hasta serumları, substratların bulunduğu biyoçip (biochip) slaytlara temas ettirilerek asma damla yöntemi ile oda sıcaklığında 30 dakika kadar inkübe edildi. Biyoçip slaytları 5 dakika PBS ve Tween kullanılarak yıkandı.
Biyoçip slaytları 20 μL floresans işaretli antihuman globulinle temas ettirilerek 30 dakika oda sıcaklığında asma damla yöntemi ile inkübe edildi. Biyoçip slaytları PBS-Tween ile çalkalandı ve tekrar ayrı bir küvette 10 damla evans blue ile 150 mL PBS kullanılarak hazırlanmış ortamda 5 dakika kadar yıkandı. Küvetten çıkarıldıktan sonra, kurutularak üstüne 10 μL emmeding medium damlatıldı. Biyoçip slaytlarındaki substratların üstüne lameller kapatıldı. Biyoçip EUROIMMUN marka Eurostar floresan mikroskobunda (Euroimmun AG, Lübeck, Almanya) AG 40x büyütmede deneyimli bir biyolog tarafından değerlendirildi. Sonuç pozitif veya negatif şeklinde değerlendirildi.

İstatistiksel analiz
Veriler ortalama±standart sapma veya oran olarak sunuldu. Verilerin analizinde kategorik değişkenler için ki-kare ve devamlılığı olan değişkenlerde t testi kullanıldı. P değeri <0,05 ise anlamlı kabul edildi.

Bulgular
Çalışmaya 31 çölyaklı hasta ve 29 sağlıklı kişi alınmıştır. Çölyaklı grupta 23 kadın ve 8 erkek sağlıklı kontrol grubunda ise 22 kadın 7 erkek bulunmaktaydı. Her iki grup arasında cinsiyet açısından istatiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p=0,338). Çölyaklı grubun ortalama yaşı 38,3 ± 12,6, sağlıklı kontrol grubunun ise 37,7± 8,8 olarak hesaplandı. İki grup arasında yaş açısından istatiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p=0,814). Çölyaklı hastaların ikisinde (%6,4) PCA pozitifliği saptanırken kontrol grubunda PCA pozitifliği saptanmadı. İki grup arasında antikor pozitiflikleri açısından da istatiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı (p=0,164).

Tartışma

Çölyaklı hastalarda diğer otoimmün kökenli hastalıkların ve otoantikorların sıklığının arttığı bildirilmektedir. Çalışmamızda Türk toplumundaki çölyaklı hastalardaki PCA pozitifliğinin kontrol grubuna göre farklı olmadığını saptadık.

Atrofik gastritin mide kanseri riskini 3 kat arttırması bu asemptomatik seyreden histopatolojik bozukluğun tanısının konulmasını önemli kılmaktadır [4].
Çalışmalar glutene uzun süre maruziyetin gastrik mukozada yapısal ve fonksiyonel değişikliklere sebep olabileceğini bildirmekle beraber Gilberg ve ark.’ları [5] ince barsaktaki villus atrofisi ile atrofik gastrit arasında bir korelasyon olmadığını saptamışlardır. Başka bir çalışmada ise çok yüksek olmamakla birlikte gastrik atrofinin ve aklorhidrinin çölyaklı bireylerde bir miktar yüksek olduğu bildirilmiştir [6].
Ancak çalışmamızda prekanseröz otoimmun kökenli atrofik gastritin belirteci olan PCA’yı çölyaklı bireylerde sağlıklı kişilerden farklı bulunmadı. Glutensiz diyete sıkı şekilde bağlı olan hastalarda düzelmeyen anemi durumunda H. pylori enfeksiyonu, aklorhidrik gastrik atrofi ve de otoimmun atrofik gastrit akılda tutulması gereken başlıca nedenlerdir [7].
Ayrıca çölyaklılardaki B12 eksikliğine bağlı gelişmiş olan megaloblastik anemili kişilerde atrofik gastrite bağlı pernisiyoz aneminin olabileceği göz önünde tutulmalıdır. İstatiki olarak anlamlı olmasada iki hastada PCA pozitifliği saptandı. PCA otoimmun atrofik gastriti göstermesinden ötürü, herhangi bir girişimsel yöntem gerekmeden tanı ve tedavimizde bu patolojinin saptanmasında bize yol gösterici olabilir. Çölyaklı hastalarda otoimmün kökenli tiroid hastalıkları sıklığının artmış olduğu bildirilmekte olup buna benzer bir birliktelik atrofik gastritle otoimmün tiroidit arasında bulunmaktadır. Ayrıca otoimmün kökenli tiroid hastalığı olan kişilerde PCA sıklığının sağlıklı kontrollerden anlamlı şekilde yüksek olduğu saptanmıştır [8].
Bu sonuçlardan yola çıkarak atrofik gastrit ile çölyak birlikteliği mümkün gibi görülmekle birlikte, hasta sayısının az olması ve PCA pozitifliği olan ve olmayan hastaların endoskopik olarak incelenmemiş olması bu sonuca gitmemize engel olmuş olabilir. Sonuç olarak çalışmamızda çölyaklı hasta grubundaki iki hastada PCA pozitifliği saptadık. Bu pozitiflik kontrol grubundan anlamlı şekilde farklı olmasa da atrofik gastritin göstergelerinden birisidir ve gastrik karsinoma riskinin tanımlanmasında ve de anemi tedavisinin şekillendirilmesinde çölyaklılarda klinisyenlere yardımcı olabileceğini düşündürmektedir. Bu görüşün doğruluğunun kanıtlanması için daha kapsamlı çalışmalar gerekmektedir. Menfaat ilişkisi Yazarların yazıda adı geçen ürünlerle ilişkili herhangi bir menfaat ilişkisi yoktur.

 
Kaynaklar:

Parietal cell antibody frequency in patients with celiac disease Erkan Çağlar, Serdal Uğurlu, Ahmet Dobrucalı İç Hastalıkları Anabilim Dalı (Dr. E. Cağlar, Prof. Dr. A. Dobrucalı), İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İstanbul; İç Hastalıkları Anabilim Dalı (Doç. Dr. S. Ugurlu), Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Sivas

1. Fasano A. Systemic autoimmune disorders in celiac disease. Curr Opin Gastroenterol 2006; 22: 674- 79.
2. Dickson BC, Streutker CJ, Chetty R. Coeliac disease: an update for pathologists. J Clin Pathol 2006; 59: 1008-16.
3. Centanni M, Marignani M, Gargano L, Corleto VD, Casini A, Delle Fave G, Andreoli M, Annibale B. Atrophic body gastritis in patients with autoimmune thyroid disease: an underdiagnosed association. Arch Intern Med 1999; 159: 1726- 30.
4. Hoffbrand, A.V. Vitamin B12 and folate metabolism: the megaloblastic anaemia and other nutritional anaemias. Blood and Its Disorders 2nd edition. Oxford: Blackwell Scientific Publications. 1982; 199-263.
5. Gillberg R, Kastrup W, Mobacken H, Stockbrügger R, Ahren C. Gastric morphology and function in dermatitis herpetiformis and in coeliac disease. Scand J Gastroenterol 1985; 20: 133-140.
6. Marsh MN. Mucosal pathology in gluten sensitivity. Oxford: Blackwell science. 1992; 136.
7. Hershko C, Hoffbrand AV, Keret D, Souroujon M, Maschler I, Monselise Y, Lahad A. Role of autoimmune gastritis, Helicobacter pylori and celiac disease
8. Ugurlu S, Caglar E, Inan D, Tasan E. Otoimmun hipotiroiditli hastalarda parietal hücre antikor sıklığı. Endokrinolojide Yönelişler 2008; 17: 2-4.

2 Aralık 2010 Perşembe

Çölyak tanısı nasıl konur? | Video Uzman TV

Uzmanından Çölyak Hastalığı Hakkında Bilmek İstediğiniz Herşey!

İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı
Prof. Dr. Murat Tuncer







Tags: gluten, çölyak hastalığı nedeni, glütene alerjisi olma, çölyak hastalığının nedenleri, glutenli ürünler, glüten içeren besinler, çölyak belirtisi, glütenli gıdalar, glüten proteini, çölyak hastalığının belirtisi, çölyak hastalığı, çölyak tanısının konulması, sindirim sistemi, glüten intoleransı, çölyak hastalığı özellikleri, çölyak teşhisi, glüten alerjisi tedavisi, glüten bulunan ilaçlar, glüten, gluten intoleransı, çölyak belirtileri, gluten içeren gıda, çölyak, çölyak tanısı, glüten alerjisi, sindirim, çölyak hastaları

1 Aralık 2010 Çarşamba

SGK (SOSYAL GÜVENLİK KURUMU) Glutensiz Ürün Bilgilendirmesi - Reçete Uygulaması

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU (SGK) Çölyak Hastaları İçin 15.9.2010 tarihli değişiklik 

Çölyak hastalarını kapsayan yeni tebliğ gereği; aşağıdaki tabloda belirlenen Ek2 E listesindeki çölyak hastalığında kullanılacak özel formüllü un ve özel formül içeren glutensiz mamul ürünlerin eşdeğer grupları kaldırılmış ve bu ürünlerden çölyak hastalarının faydalanabileceği bedelsiz glutensiz ürün tutarı yaş gruplarına göre fiyat olarak belirlenmiştir. (Eskiden ürün miktarıydı)

SGK tarafından çölyak hastalarına gastroenteroloji uzman hekimi tarafından düzenlenen uzman hekim raporuna dayanılarak



 Aylık :
 a) 0-5 yaş aralığı : 52,50 TL
 b) 5-15 yaş aralığı : 80 TL
 c) 15 yaş üstündekiler için : 72,50 TL



tutarında özel formüllü un ve özel formüllü un içeren mamul ürünler (makarna, şehriye, bisküvi, çikolata, gofret vb.) Kurumca karşılanacak olup en fazla üçer aylık dozlar halinde reçete edilebilir.
Çölyak hastalığında kullanılacak özel formüllü un ve özel formül içeren mamul ürünler; gastroenteroloji uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebilir.
Çölyak hastalarının geri ödemeden faydalanacağı ürünlerin mutlaka SGK tarafından yayınlanan Ek2 E listesinde belirtilmiş olması gerekmektedir. Bu listede yer almayan ürün bedelleri Kurumca karşılanmaz.

Raporlarınızla Glutensiz Ürün Alabilmek İçin Dikkat edilmesi gereken hususlar:
  • Raporunuzu mutlaka Gostroenterolog uzmanı  hazırlamalı.
  • Raporunuzda Çölyak Hastalığı hastalığın adı olarak yazmalı
  • Raporunuzda çölyak hastasının glutensiz un ve glutensiz mamul ürün kullanacağı belirtilmelidir. (Sınırlama TL olduğu için artık miktar yazılmasına gerek yoktur.)
  • Alınmış bulunan rapora dayanarak tüm doktorlar glutensiz un ve mamül ürünleri reçete edebilir.  
  • Reçetede makarna, bisküvi, gofret gibi özel formül içeren mamul ürünler “glutensiz mamul ürünler” şeklinde, özel formül içeren unlar da “glutensiz un” şeklinde genel ifade ile reçete edilebilir.  
  • Reçete en fazla üç aylık yazılabilir.
  • Eczanenizden sadece EK2 E listesinde yer alan glutensiz un ve mamul ürünleri temin edebilirsiniz.  
  • Reçete üç aylık ise yaşınıza göre hak etmiş olduğunuz üç aylık glutensiz ürün tutarı Kurumca karşılanacaktır. Ancak üç aylıktan fazla ürün alınmak istenirse sistem bunu fark ödemesi şeklinde çıkartmaktadır.  
  • Reçete üç aydan az bir süre için ise sistem yaşınıza göre hak edilen tutara karşılık gelen süreyi hesaplayıp yeni reçete yazdırma süresini belirleyecektir.  
  • Eşdeğer uygulaması kalkmıştır. Listede yeralan glutensiz ürünleri aynı reçetede aynı anda alınabilir.
  • Yetişkinler de gofret ve çikolatalı gofret ürünlerini reçeteleri ile alabilirler.  
EK2 E listesinde yer alan diğer tüm glutensiz ürünler yaş sınırına göre hak edilen TL tutarı doluncaya kadar tam olarak karşılanmaktadır.
  • Glutensiz un da eskiden uygulanan 5TL ödeme sınırı kaldırılmıştır.
  • Eşdeğer kısıtlamasına gdidilmeden hastalar ürünlerini kendileri seçebilecekleri için reçetelerinizi üç aylık zaman dilimlerine göre genel ifadelerle yazmanız size ve eczacılara büyük kolaylıklar sağlayacaktır.
  • Reçetenizde  ‘Üç aylık glutensiz un ve / veya glutensiz mamül ürün’ yazılması size üç aylık tutar kadar (aşan kısım tarafınızdan ödenecek) glutensiz ürünü EK2 E listesindeki aşağıdaki ürün listesinden seçerek almanızı sağlayacaktır. 
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞINDAN SAĞLIK UYGULAMA TEBLİĞİ EKİ EK-2/E HASTALIĞA ÖZEL (DOĞUŞTAN

METABOLİK HASTALIKLAR, KİSTİK FİBROZİS, İNEK SÜTÜ ALERJİSİ VE ÇÖLYAK HASTALIĞI) DİYET ÜRÜNLERİ İLE TIBBİ MAMALAR  LİSTESİ HAKKINDA ÖNEMLİ DUYURU
Sağlık Uygulama Tebliği Eki Ek-2/E Hastalığa Özel (Doğuştan Metabolik Hastalıklar, Kistik Fibrozis, İnek Sütü Alerjisi Ve Çölyak Hastalığı) Diyet Ürünleri İle Tıbbi Mamalar Listesinde yapılan düzenlemeler ekli listededir.   

Uygulama 15.9.2010 tarihinden itibaren geçerlidir. Tüm ilgililere duyurulur.


25 Kasım 2010 Perşembe

Çölyak hastaları neler yiyebilir? | Video Uzman TV

Uzmanından Çölyak Hastalığı Hakkında Bilmek İstediğiniz Herşey!

İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı
Prof. Dr. Murat Tuncer


Çölyak hastaları nasıl beslenmeli?

Çölyak, glütenli yiyeceklere ince bağırsağın tepki vermesi sonucu görevini yerine getirememesine bağlı olarak ortaya çıkar. Beslenme yetersizlikleri ile başlayan belirtiler alerjik reaksiyonlar ve krizlerle devam eder.

Çölyak hastalarının ömür boyu belli bir diyete göre hareket etmesi ve glütenli gıdalardan uzak durması gerekir. Çölyaklı hastalar her an tetikte olmalı ve krizi tetikleyebilecek her türlü besine karşı duyarlılık geliştirmeli.


Neler yiyebilir?

Balık ve balık ürünleri güvenli kategoride sayılan başlıca yiyeceklerdir. Tüm meyve ve sebzeler de glüten içermediklerinden güvenle tüketilebilir.

Bakliyatlar konusunda da herhangi bir sınırlama yoktur. Kuru fasulye, mercimek, nohut gibi bakliyatlar diyette yer alabilir. Yine yağ çeşitleri ve her türlü şekeri tüketmekte herhangi bir sakınca yoktur.



Neler yiyemez?

Buğday, arpa, yulaf ve çavdar içeren tüm yiyecekler, bunların unlarının kullanıldığı karışımlar kesinlikle diyetten çıkartılmalı. Tahıl gevrekleri kesinlikle tüketilmemeli, una bulanmış tavuk, balık gibi etler tehlikeli kabul edilmeli. Bulgur, irmik ve makarna da içerikleri nedeniyle krizi tetikleyebilir.

Paketlenmiş, işlenmiş kuruyemişler, malt olarak satılan bira ve votka gibi içecekler, hazır köfte ve pilav harçları da yine uzak durulması gerekenler arasında.

Market alışverişlerinde, satılan ürünlerin %80'inde glüten bulunduğunu ve paket üzerindeki bilgilerin ne yazık ki her zaman güvenilir olmadığını aklınızda tutmalısınız.


Etiketler:
çölyak hastalığı, sindirim sistemi, soya unu, çölyak hastalarını yiyebilecekleri, sindirim, patates, prinç unu, çölyak hastasının yiyebilecekleri, çölyak, glütensiz ürünler, glütensiz gıdalar, soya fasulyesi, glüten, mısır unu, glutensiz ürünler, çölyak ile yaşam, çölyak hastaları, glutensiz ürün

20 Kasım 2010 Cumartesi

GLUTENSİZ KİTAPLAR

Glütensiz Gurme Lezzetler:
Güçlü Bir Bağışıklık Sistemi İçin Altın Öğütler
 Aslıhan Koruyan Sabancı
NTV Yayınları - 320 Sayfa
Glutensiz Mutfak
Buğday, Arpa ve Çavdarsız Beslenme
 
Serap Pehlivanoğlu
Alfa Basım / 192 Sayfa
Glutensiz Tatlar 
Sağlıklı Yaşam İçin Yeme İçme Önerileri
 
Bahar Yaka
Sistem Yayıncılık / 232 Sayfa 

25 Ekim 2010 Pazartesi

Çölyak Hastalığının Belirtileri

ÇÖLYAK HASTALIĞI (GLUTEN ENTEROPATİSİ) SEMPTOMLARININ ANLAŞILMASI ZOR OLABİLİR

Çölyak hastalığının 300’den fazla semptomu vardır ve bu semptomlar kişiye kişiye değişiklik gösterir. Bazı insanlarda karın ağrısı ve ishal görülürken, diğer insanlarda asabiyet ve depresyon görülebilir. Çölyak hastalığı semptomları bazı kişilerde erken yaşlarda ortaya çıkarken bazıları ise yetişkinliğe kadar gayet sağlıklı görünebilirler. Hatta bazı insanlar çölyak hastalığının hiçbir  semptomunu göstermezler. Bu farklılıklar çölyak hastalığının teşhisini oldukça zorlaştırarak çölyak hastalarının %95’ine yanlış teşhis konmasına ya da hiç teşhis konamamasına yol açar. Çölyak hastası mısınız? Çölyak hastalığı semptom listemize bir göz atın.  Tedavi olmayan çölyak hastalarında, otoimmun hastalıkları, osteoporoz, tiroid hastalığı ve kanser gibi diğer ileri düzeyli komplikasyonlar ortaya çıkabilir.

En sık rastlanan çölyak hastalığı semptomları arasında şunlar bulunmaktadır:

Anemi, geç gelişme ve kilo kaybı yetersiz beslenmenin işaretleridir. Yetersiz beslenme herkes için ciddi bir problem teşkil eder. Özellikle de çocuklar için oldukça ciddi bir problemdir, çünkü düzgün bir şekilde gelişebilmek için yeterli beslenmeye ihtiyaçları vardır. Çocukluk döneminde gelişememek çölyak hastalığının yaygın rastlanan bir belirtisidir.

Bazı çölyak hastalarında semptomlar görülmez.

Bu durum asemptomatik çölyak hastalığı olarak bilinir. Küçük bağırsaklarının zarar görmemiş kısmı semptomları önlecek yeterli besin emilimini gerçekleştirebilir. Fakat, semptom göstermeyen kişilerin de çölyak hastalığının komplikasyonlarına yakalanma riski vardır.

Bloat (Abdominal Distansiyon) ve Gaz: 
Bloat karında anormal bir şişkinliğe neden olabilir. Bunun sonucunda ise muhtemel rahatsızlık ve acıyla birlikte şişkin ya da gergin bir karın ortaya çıkar. Gaz da bloata neden olabilir. Çölyak hastalığı ve glüten intolerans bu iki semptomun sebeplerindendir. Bu sebepler ayrıca, çölyak hastalığının iritabl bağırsak sendromu ve kabızlık gibi sonuçlarıylarıyla da ilişkilendirilir.

İshal:
Sık sık gevşek yada sıvı bağırsak hareketleri  olması durumudur. İshalle birlikte kramp girme, karın ağrısı, bloat, mide bulantısı ya da acil lavabo kullanma ihtiyacı baş gösterebilir. Kronik ishal kronik bir hastalığın semptomu olabilir. Çölyak hastalarında emilim bozukluğu yani besinlerin emilememesi ishale yol açar.


Kabızlık:
Kabızlık sindirim sisteminde dışkı atımının sert, zor ve acılı olması durumudur. Kabızlığın en yaygın sebepleri yetersiz beslenme ve spor yapmamaktır. Sık görülen kabızlık daha ciddi bir problemin ya da sağlık sorununun semptomu ve bir hastalığın ya da sağlık durmunun işaretçisi olabilir.


Yorgunluk:
Yorgunluk fiziksel ya da zihinsel bir bitkinlik durmudur. Sebebi hem fiziksel hem de zihinsel kaynaklı olabilir. Kronik yorgunluk birçok farklı hastalığın ya da durumun semptomu olabilir. Bunların başında ise çölyak hastalığı gibi otoimmun hastalıkları gelir.


Kaşıntılı Cilt Döküntüsü:
Dermatitis herpetiformis (DH), glüten duyarlılığıyla ilişkilendirilir. Özellikle dirseklerde, dizlerde, kalçada, sırtta ve boynun arka kısmında ortaya çıkan kaşıntılı kronik döküntüler genellikle ayırt edici özelliğidir.


Karıncalanma/Uyuşma:
Karıncalanma ve uyuşma vüdüdunuzun herhangi bir yerinde meydana gelebilecek bir anormalliktir. Uzun süreli fiziksel etki göstermeden derinin karıncalanması, iğnelenmesi ve uyuşmasıdır. Ayrıca ‘karıncalanma’ olarak da tanımlanabilir ya da bir uzuvun ‘uyuması’ da denebilir.


Açık Ağız Yaraları:
Muköz membrandaki (sümüksü zar) bir yırtık ya da dudaklardaki ve ağızın etrafındaki epitelyum açık ağız yaralarına sebebiyet verir. Yanağın iç tarafı, dişetleri, dil, dudaklar ve damak da dahil olmak üzere ağız içinde herhangi bir yerde çeşitli yaralar görülebilir. Ağız yaraları daha ciddi bir tıbbi durumun işretçisi olabilir. Çölyak hastalığı bunlardan biridir.


Eklem Ağrısı:
Yaralanmalar ya da farklı durumlar eklem ağrılarına sebep olabilir. Hafif ya da ciddi rahatsızlıktan kronik acılara kadar birçok şekilde kişinin bir ekleminde ya da uzuvunda hareket çeşitliliğini azaltır.


Geç Gelişme:
Özellikle de çocuklarda, yavaş, büyüme hızı yetersiz ya da anormal derecede yavaş boy uzaması ve kilo alımı olarak tanımlanır. Geç gelişme gösteren birçok çocukda zihinsel gelişim aksaklıkları da meydana gelir. Genellikle yetersiz emilim yani düzgün bir şekilde gerekli besinlerin emilememesi ve gelişim için gerekli besinlerin sağlanamaması sonucu çölyak hastası çocuklarda görülür.


Yetersiz Kilo Alımı:
Yetersiz kilo alımı normal bir hızda kilo alımının sağlanamamasıdır. Bu semptomun sebeplerinden birisi de yetersiz beslenmedir. Dengeli beslenmeye rağmen yetersiz kilo alımı gerçekleşiyorsa, koplikasyonun çölyak hastalığından kaynaklandığı muhtemel olabilir.



İnce Kemik:
Zamanla kemik dokusunun incelmesi ve kemik yoğunluğunun azalması durumudur. Ya yeterince yeni kemik oluşmadığında, ya eski kemiklerin vücüt tarafından tekrar emilmesi durumunda ya da her iki durumda meydana gelir. Hastalığın erken dönemlerinde sempromlar meydana gelmez. Hastalığın geç döneminde meydana gelen semptomlar arasında; kemik ağrısı ya da hassasiyeti, az travmaya bağlı ya da tavramadan bağımsız çatlaklar, açıklanamayan boy kaybı, hafif sırt ağrısı, boyun ağrısı ve kambur duruş yer alır.


Kısırlık:
Kısırlık öncelikle gebe kalamama anlamında kullanılır. Ayrıca dokuz ay boyunca çocuğu taşıyamayan yani düşük yapan kadın için de kullanılır. Kısırlığın birçok biyolojik sebepleri vardır. Çölyak hastalığı hem kısırlığa hem de hamilelik sırasında birçok komplikasyona neden olabilir.


Başağrıları:
Başağrıları baş ve bazen de boyunla ilgili birçok farklı durumun semptomudur. En çok şikayet edilen ağrılar arasında yer almaktadır. Diğer ağrı türleri gibi, başağrıları da daha önemli bozuklukların işaretçisi olabilir. Başağrıları ayda üç ya da üçten fazla tekerrür ederse, hemen bir doktor ya da tıp uzmanına danışılmalıdır.


Asabiyet:
Asabiyet huysuzluk olarak da adlandırılabilir ve aşırı kızgınlık ve gerginlik duygusu olarak tanımlanabilir. Asabiyet çocuklarda yaygın görülen semptomlardan biridir.


Solgun Dişler:
Solgun dişler çölyak hastalığının olduğu kadar diğer muhtemel sağlık sorunlarının da semptomu olabilir. Ön dişlerde ve azıdişlerinde beyaz sarı ya da kahverengi noktalar halinde görülür. Çölyak hastalığının sebep olduğu diş hastalıkları kalıcıdır ve teşhis edilmiş hasta glütensiz beslenmeye başladığı zaman iyileşimez.


Özellikle çölyaklı hastaların birinci ve ikinci derece akrabalarında silent vle atipik formların Görülme sıklığı yüksektir. Çölyak hayatın herhangi bir döneminde tipik belirtilerle başlayabileceği gibi, çok hafif belirtilerle de seyredebilir ve tanısı çok zor olabilir.


Ilk 2 yaşta Çölyak hastalığının belirtileri , Ishal kusma, iştahsızlık, karın şişliği, kilo kaybı, kabızlık ve büyüme geriliğidir. Çölyaklı çocukların% 10-20'si daha geç çocukluk çağında tan alırlar ve erişkine benzer atipik belirtiler gösterirler. Bu yaş grubunda kabızlık oranı, süt çocuklarından daha fazladır. Kısa boyluluk, veya karın ağrısı okul çağındaki çocuklarda tek bulgu olabilir. Çölyak hastalığının yol bozukluğu tablosu (malabsorpsiyon emilim Açtığı), başta vitaminler ve mineraller olmak üzere vücudun gereksinim duyduğu çeşitli maddelerin eksikliğine yol açar. Zaman içinde emilim bozukluğuna bağlı olarak meydana gelen beslenme yetersizliği sonucunda genel belirti olarak büyük çocuklarda ve erişkinlerde tedavi edilemeyen, veya nedeni bulunamayan Kansızlık, kemik zayıflığı, kilo kaybı, halsizlik ve yorgunluk, çocuklarda büyüme-gelişme geriliği gibi durumlar da ortaya çıkabilir.


Çölyaklı hastalarda diş mine defektleri ve ağızda Tekrarlayan aftöz yaralar da tespit edilebilmektedir.


Parmakların çomaklaşması, dilin üzerinin düzleşmesi, uzun kirpikler, dişlerin oluşumunun ve motor gelişimin geri kalması hastalıkta görülebilen diğer bulgulardır.


Bazen bazı çölyak hastalarında hepatitten siroza kadar değişebilen karaciğer tutulumu gibi hastalıklar ortaya çıkabilir. Kalsiyum ve D vitaminin de yeterince emilememesi sonucunda kemik dokusunun yumuşaması (yetişkinlerde osteomalasi, çocuklarda raşitizm), kemik yoğunluğunun azalması (osteoporoz) ve böbreklerde kalsiyum okzalat taşlarının oluşması söz konusu olabilir.


Bağırsak iltihabının uzun sürmesi bağırsak lenfoması ve bağırsak Kanseri gibi Habis Hastalıklara yol açabilmekte, sara nöbetleri ve nöropati gibi sinir sistemi bozukluklarına da sebep olabilmektedir. Sonuçta, nedeni anlaşılamayan bir hastalık tablosunda yukarıda bahsedilen belirtilerin bir, veya birkaçı tabloya eşlik ediliyorsa, çölyak hastalığından şüphe edilmeli ve araştırılmalıdır.


Her çölyak hastasında aynı belirtiler ortaya çıkmayabilir. Bazı çölyaklıların ince bağırsaklarının hasarsız kısmı yeterince besin alabildiğinden belirtilerin çıkmasını önlemektedir. Bununla birlikte belirtisi olmayan insanlarda çölyak hastalığının komplikasyonlarının riski hala mevcuttur.


Bazı belirtiler de sindirim sisteminde var olabilir, ya da olmayabilir. Örneğin bir kiside ishal ve karın ağrısı olabilirken, aşırı sinirlilik kiside siğer bir, öfke veya depresyon olabilir. Aslında aşırı öfke ve sinirlilik çocuklarda en sık görülen belirtilerdir.


Bazı çölyak hastalarında inek sütünü tolere edemez barsakların iltihaplı yüzeyindeki hassasiyet süt şekeri olan laktoz'a hassasiyet gösterir ve bu laktoz intoleransına bağlı olarak var olan karın ağrıları ve ishal daha da artar. Barsak iltihabının uzun sürmesi barsak lenfoması ve kolon kanseri gibi Habis Hastalıklara yol açabilmekte, sara nöbetleri ve nöropati gibi sinir sistemi bozukluklarına da sebep olabilmektedir.




17 Ekim 2010 Pazar

Yeterli Anne Sütü Almayan Bebeklerde Çölyak Riski

Anne sütünü kısa süreli ya da yetersiz alan, unlu gıdayla beslenen bebeklerin, ömür boyu diyet gerektiren ''Çölyak'' hastalığına yakalanma riski taşıdıkları bildirildi.

Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Tanju Özkan, çölyak hastalığının oluşumunda esas olarak genetik ve çevresel faktörler rol oynasa da, araştırmaların, beslenmesinde erken dönemlerden itibaren buğday proteinine maruz kalan kişilerde bu hastalığın daha çok görüldüğünü belirtti.

Çölyak hastalığına neden olan ''gluten'' maddesinin buğday, arpa ve yulafta bulunduğuna dikkati çeken Doç. Dr. Özkan, ''Çölyak hastalığının anne sütünü kısa süre veya yetersiz alan ve erken dönemden itibaren unlu gıdayla beslenen çocuklarda daha fazla görüldüğü ispatlanmıştır. Unlu besinlerin 6 aydan sonra alıştırılarak verilmesi gerekir. Anneler, bebeklerini beslerken anne sütünün besleyiciliğine güvenmeli, unlu besin ve bisküvileri en azından ilk 6 ay bebeklerinden uzak tutmalıdır'' dedi.

Hastalığın bebeklik çağının sonuna doğru ve 2-4 yaş arasında karınağrısı, kronik ishal, büyüme geriliği, tedaviye cevap vermeyen demir eksikliğine bağlı kansızlık, iştahsızlık, deri, saç ve kaş dökülmesi şeklinde belirtilerle kendisini gösterdiğini belirten uzmanlar, belirtilerin, sindirim sistemiyle direkt ilgili olmaması nedeniyle hastalığın gözden kaçabildiğini ve tedavisinin geciktiğini söylerek hastalığın tedavisini ''Avrupa'da 3 binde 1 olan hastalığın görülme sıklığı, UÜ tarafından Bursa'da 2500 ilkokul öğrencisi üzerinde yapılan araştırmada, gizli vakalar da dahil olmak üzere 150'de 1 olarak saptandı. Hastalığın bu kadar sık görülmesi anne sütüne gereken önemin verilmemesinden kaynaklanıyor. Bu hastalığa yakalanan çocukların, yaşam boyunca gluten maddesinden arındırılmış özel diyetle beslenmeleri gerekiyor. Diyete dikkat edilmezse, kansızlık, büyüme geriliği, bağışıklık sistemi hastalıkları ve ince bağırsaktaki lenf dokusu tümörlerine neden olabiliyor.'' diyerek anlattılar.

16 Ekim 2010 Cumartesi

Glütensiz Gurme Lezzetler: Güçlü Bir Bağışıklık Sistemi İçin Altın Öğütler

Glütensiz Gurme Lezzetler: 
Güçlü Bir Bağışıklık Sistemi İçin Altın Öğütler

Aslıhan Koruyan Sabancı
NTV Yayınları - 320 Sayfa

Aslıhan Koruyan Sabancı tarafından iki yıl süren yoğun bir çalışma sonucunda kaleme alınan Glütensiz Gurme Lezzetler, Türk mutfağı üzerine hazırlanan, besin analizleri içeren dünyada ve Türkiye`deki ilk glütensiz yemek kitabı olma özelliğini taşıyor. Resimler ile renklendirilmiş 320 sayfadan oluşan kitap Akdeniz Mutfağı’ndan kolay bulunan malzemelerle hazırlanan denenmiş, pratik ve leziz 170 tarif içeriyor. Glütensiz Gurme Lezzetler içerisinde yer alan her tarife özel besin analizi tabloları, vitamin ve mineral değerleri, uzman doktorlar ve beslenme bilimcilerinin hazırlıkları sonucunda okuyuculara sunuluyor. 

Ağırlıklı olarak Akdeniz ve Ege mutfağının eşsiz lezzetlerini içeren Glütensiz Gurme Lezzetler ile kahvaltı,  ana yemek, tatlı ve meyve, içecek ve sorbeler için değişik tariflerle birçok lezzet tatmak mümkün. Kitapta ayrıca, faydalı bilgiler,  ev yapımı konserve domates, evde sirke yapımı, aromalı zeytinyağı yapımı gibi pratik tarifler de bulunuyor.

Kitapta yer alan glüten duyarlılığı, glüten alerjisi ve çölyak hastalığı, bağışıklık sistemi (Imun Sistem) ve sağlıklı bir imun sistem için beslenme önerileri konularını İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doçent Doktor Muazzez Garipağaoğlu bilimsel olarak açıklıyor.

Bağışıklık sistemini kuvvetlendiren vitamin ve antioksidanların hangi tariflerde ne kadar olduğunu belirten analizleri hazırlayan Beslenme Bilimcisi Manfred Schimidt ise sunduğu tablolar ile tariflerin toplam karbonhidrat, protein, lif ve yağ içeriklerinin yanısıra folik asit, kalsiyum, magnezyum, çinko, demir, niasin, D, E, A, C, B1, B2 vitaminleri açısından zenginliklerini gösteriyor. Glütensiz Gurme Lezzetler, bilimsel alt yapısı ile sağlıklı mutfakların vazgeçilmezi olmaya adaylığını koyuyor.      

NTV yayınlarının basıma hazırladığı Glütensiz Gurme Lezzetler yemek kitabı, Gratis, D&R ve seçkin kitapevlerinde 75 liradan satışa sunulacak. Kitabın İngilizce versiyonu da yaklaşık bir ay sonra piyasaya çıkacak.

Aslıhan Koruyan Sabancı, kitabının satışından elde edilecek gelirin bir kısmını İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı ve İstanbul Çocuk Hematoloji Onkoloji Derneğine bağışlayacak.



 

15 Ekim 2010 Cuma

Glutensiz Mutfak (Buğday, Arpa ve Çavdarsız Beslenme)

Glutensiz Mutfak 
Buğday, Arpa ve Çavdarsız Beslenme
Serap Pehlivanoğlu 
Alfa Basım / 192 Sayfa

Türkiye'de bir ilk daha! Çölyak hastalarının özlemle beklediği tarifler!
Çölyak hastaları artık tatsız, tuzsuz yemeklere mahkum olmayacak!hamurişi, tatlı, tuzlu tariflerin yer aldığı tek kitap!..
M.Ü. çocuk sindirim karaciğer ve beslenme hastalıkları bilim dalı başkanı Prof.Dr. ender pehlivanoğlu'nun önsöz'üyle!

Çölyak hastalığı kronik ishal,kilo kaybı,boy kısalığı kansızlık gibi yakınmalara yol açarak büyüme ve gelişmeyi olumsuz yönde etkileyen, kronik ishale neden olarak bireyin yaşam konforunu bozan ve zayıflığa neden olan, ancak erken tanı ve glutensiz diet ile tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Tedavide ana yöntem glutensiz beslenmedir. Bu amaçla kişinin özel bir beslenme şekli olan Glutensiz Mutfağı öğrenmesi ve uygulaması gerekir. 

Glutensiz Tatlar

Glutensiz Tatlar :
Sağlıklı Yaşam İçin Yeme İçme Önerileri
Bahar Yaka
Sistem Yayıncılık / 232 Sayfa

Her şey kendisinin yaptığı pastayı yiyen çölyaklı bir çocuğun yüzündeki mutluluğu görmek için başladı. “Erişkin hastaların hayatlarından pasta, börek ve benzeri şeyleri çıkarmaları kolay olsa da çölyak hastası bir çocuğun doğum gününde pasta yiyememesi dokunuyordu en çok bana" diyen ve kendisi de bir çölyaklı olan Bahar Yaka glutensiz malzemelerle hazırlanan, 7’den 77’ye herkes için birbirinden güzel, leziz, sağlıklı ve pratik tarifler sunuyor. Bu tariflerle gluten hassasiyeti olan kişiler için kekler, pastalar ve benzeri yiyecekler artık bir hayal olmayacak.

Pastalardan pilavlara, kurabiyelerden salatalara, keklerden yemeklere ve makarnalara kadar birçok tarifi bir arada bulabileceğiniz bu kitaptan, çölyak hastaları olduğu kadar, sağlıklı beslenmek isteyen herkes yararlanacak.

12 Ekim 2010 Salı

Gluten nedir? | Video Uzman TV

Uzmanından Çölyak Hastalığı Hakkında Bilmek İstediğiniz Herşey!

İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı
Prof. Dr. Murat Tuncer




Tags: glüten özellikleri, çölyak hastaları, glüten içeren gıdalar, gluten içeren gıdalar, çavdar, glüten bulunan gıdalar, çölyak ile yaşam, çölyak hastalığının nedenleri, glütene alerjisi olma, glüten alerjisi, gluten intoleransı, buğday, çölyak hastasının yiyemeyeceği besinler, glütenli gıdalar, çölyak hastalığı nedeni, glutenli ürünler, glüten proteini, yulaf, glüten, glüten proteinin bulunduğu gıdalar, çölyak, sindirim, sindirim sistemi, gluten, çölyak hastalarını yiyemeyeceği gıdalar, çölyak hastalığı, arpa, glüten intoleransı, glutenli yiyecekler

10 Ekim 2010 Pazar

Turner sendromu ve çölyak hastalığı birlikteliği



Turner sendromu ve çölyak hastalığı birlikteliği: Bir vaka takdimi

Özet

Turner sendromu, tipik fenotipik özellikler ve X kromozomunun sayısal veya yapısal anormallikleri ile karakterize genetik bir hastalıktır. Kromozomal anormalliklerle otoimmün hastalıklar ve immünolojik bozukluklar arasında yakın ilişki saptanmıştır. Turner sendromu ile en sık ilişkisi olan otoimmün hastalıklar çölyak hastalığı, Hashimoto tiroiditi, tip 1 diyabetes mellitus ve enflamatuar bağırsak hastalıklarıdır. Turner sendromlu hastaların izleminde çölyak hastalığı serolojik incelemeleri hastalığın klasik işaretleri olmasa bile rutin ve periyodik olarak yapılmalıdır. Bu yazıda, Turner sendromu ve izleminde çölyak hastalığı tanısı alan bir kız çocuğu sunulmuştur.


Giriş

Turner sendromu (TS), tipik fenotipik özellikler ve X kromozomunun sayısal veya yapısal anormallikleri ile karakterize genetik bir hastalıktır. Turner ve Down sendromu gibi kromozomal anormalliklerle otoimmün hastalıklar ve immünolojik bozukluklar arasında yakın ilişki saptanmıştır[1]. Turner sendromu ile en sık ilişkisi olan otoimmün hastalık çölyak hasatlığıdır[2]. Bu makalede TS ve izleminde ÇH tanısı alan TS’li bir kız çocuğu sunulmuştur.



Vaka Takdimi

Beşbuçuk yaşında kız hasta büyüme geriliği ve iştahsızlık yakınmasıyla ile hastanemize getirildi. Beraberinde kusma, ishal, kabızlık ve karın ağrısı gibi şikayetleri yoktu. Doğum ağırlığı 2300 gr olan hastanın özgeçmiş ve soygeçmişinde özellik yoktu. Hastanın ağırlığı 11.5 kg, boyu 94 cm (üçüncü persentilin altında) ve boya göre ağırlığı standardın %82’si idi. Fizik muayenesinde, düşük saç-alın çizgisi, kısa ve kalın boyun, göğüs kafesinde genişlik, meme başları küçük ve birbirinden uzak yerleşimli, dördüncü metakarpta kısa-künt görünüm, el ve ayak tırnaklarında hipoplazi ve kubitis valgus deformitesi saptandı. Dış genital yapısı ve mental gelişimi normaldi. Periferik kan örneğinde kromozom analizi 45 XO idi ve Turner sendromu tanısı kondu. Radyolojik incelemelerinde abdominal ultrasonografisinde sol böbrek toplayıcı sisteminde orta derecede dilatasyon saptandı ve üretero-pelvik (UP) darlığa sekonder olduğu düşünüldü. “Voiding” sistoüreterografi, böbrek sintigrafisi ve ekokardiyografi normaldi.
Laboratuvar incelemelerinde, demir eksikliği anemisi (hemoglobin 11 gr/dl, MCV 70 fl, RDW %19.1) saptandı. Açlık kan şekeri, serum elektrolitleri, böbrek ve karaciğer fonksiyon testleri normaldi. Tiroid hormon düzeyi normaldi. Tiroid antikorları negatif bulundu. Başvuru anında, anti-gliadin IgG antikoru pozitif, antiendomisyum antikor (EMA) negatif, plazma IgA düzeyi normaldi. Insulinlike growth factor-I (IGF-I) düzeyi düşük (49.7 ng/ml; 118-678 ng/ml); ve klonidin ve L-dopa ile büyüme hormonu (BH) stimülasyon testine BH yanıtı yetersizdi. Büyüme hormonu uyarı testine alınan yanıt yetersiz olmasına rağmen yıllık büyüme hızının sınırda (4.5 cm/ yıl) olması nedeniyle büyüme hormonu tedavisi ertelendi. İzleminin 15. ayında tekrarlanan EMA 1/40 titrede pozitif bulundu. Bu dönemde ishal, kusma ve karın ağrısı yakınması yoktu. Üst gastrointestinal endoskopide duodenal pililerde çentiklenme ve ödem görüldü ve duodenal biyopside lamina propriada belirgin lenfoplazmositer enflamatuar hücre reaksiyonu olduğu, çoğu alanda villus paterninin ortadan kalktığı ve kriptlerde çok az hiperplazi olduğu (Marsh tip-IIIb) saptandı. Çölyak hastalığı tanısı konulan hastaya glutensiz diyet başlandı.

Tartışma

Otoimmün hastalıklar ile kromozomal anomaliler ve immünolojik bozukluklar arasında yakın ilişkili olduğu bilinmektedir. Özellikle Down sendromu ve TS’de otoimmün hastalık prevalansı yüksektir[2]. Başka bir çalışmada, X kromozomu üzerindeki yapısal ve sayısal anomalilerle ÇH ve enflamatuar bağırsak hastalığı (EBH) arasında yakın ilişki olduğu gösterilmiştir[6]. Turner sendromu ile yakın ilişkili olarak bilinen diğer otoimmün hastalıklar sıklık sırasına göre; ÇH, Hashimoto tiroiditi, tip 1 diyabetes mellitus, EBH, juvenil romatoid artrit, otoimmün hepatitler, primer sklerozan kolanjit ve immüntrombositopenidir. Vakamızın ÇH dışındaki diğer otoimmün hastalıklar açısından yapılan serolojik tarama testleri negatifti.

Epidemiyolojik çalışmalarda TS’li hastalarda ÇH seroprevalansı farklı serilerde %2.2-8.1 olarak bulunmuştur. Ülkelere göre Polonya’da %4.2 (2/48), İtalya’da %8.1 (16/199) ve %6.4 (25/389), İsveç’te %4.5 (4/87) ve Kanada’da %2.2 (1/45) olarak rapor edilmiştir[,,]. Ülkemizde yapılmış geniş serili prevalans çalışması yoktur; ancak 38 TS’li çocuğun 11’inde (%29) en az bir çölyak antikoru pozitif bulunmuş, ancak intestinal biyopsilerinde ÇH bulgusuna rastlanmamıştır[9].

Çölyak hastalığı ile TS karyotip ilişkisinin incelendiği çalışmalarda, TS’nin non-mozaik grubunda çölyak antikor sıklığı anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Doğancı ve arkadaşlarının[9] çalışmasında en az bir çölyak antikoru pozitif olan 11 TS’li hastanın 10’unun (%91) non-mozaik formda olduğu bildirilmiştir. Vakamızın karyotip analiz sonucu da non-mozaik formdu.

Bonamico ve arkadaşları[8] TS’li hastaların %40’ında klasik çölyak semptomları olduğunu ve ilk başvuruda tanı alabildiklerini, %32’sinin atipik semptomlu, %28’inin ise sessiz hastalık formunda olduğunu bildirilmişlerdir. Vakamızın da ilk başvurusunda büyüme geriliği dışında tipik ÇH bulgusu yoktu ve EMA IgA negatifti.

Çölyak hastalığının patogenezinde HLA genlerinin önemli rol oynadığı bilinmektedir[2]. Hastalığın özellikle HLADQ2 (%82-100) ve DQ8 ile yakın ilişkisi olduğu gösterilmiştir[,]. HLADQ2 bulunmayan hastaların çoğunda DQ8 pozitif saptanmıştır[7]. DQ2 ve DQ8’in yüksek duyarlılık ve düşük özgünlüğe sahip olduğu, ayrıca düşük pozitif prediktif ve çok yüksek negatif prediktif değeri olduğu bulunmuştur[2]. Zhong ve arkadaşları[11], İrlanda’da 15 aile üzerinde ÇH ortaya çıkmasında rol alan HLA dışı gen bölgelerini belirlemek için yaptıkları araştırmada kromozom 3, 5, 6, 7, 11, 13, 15 ve 22 üzerindeki gen bölgeleriyle hastalık arasında ilişkili bulunmuştur. Çölyak hastalığı tanısının şüpheli olduğu durumlarda HLA tipinin belirlenmesi yararlı olur.

Turner sendromlu hastalarda gastrointestinal semptomların varlığına bakılmaksızın ÇH ve EBH yönünden rutin ve periyodik tarama yapılması önerilir. EMA IgA ve doku-transglutaminaz IgA’nın, spesifik serolojik tarama testi olarak asemptomatik ÇH larını belirlemede ve intestinal biyopsi ihtiyacını göstermede altın standart serolojik testler olduğu kabul edilmektedir[12].

Turner sendromlu bir hastada glutensiz diyetle düzelmeyen persistan ishal enflamatuar bağırsak hastalıklarını düşündürmelidir. Crohn hastalığı ve ülseratif kolit TS’li hastalarda eşit sıklıkta görülür. Turner sendromunda kolit, tek başına EBH olanlara göre daha şiddetli sider. Daha yoğun tıbbi tedavi gerektirir ve sıklıkla 10 yaşından önce cerrahi tedavi uygulanır[6].

Turner sendromu boy kısalığı ile karakterizedir ve büyüme hormonu tedavisinin uygulandığı hastalıklardan biridir[8]. Ancak beraberinde ÇH da varsa büyüme hormonu tedavisine yanıtın yetersiz olacağı da unutulmamalıdır[8].

Sonuç olarak, TS’li hastaların izleminde ÇH serolojik tetkikleri hastalığın klasik işaretleri olmasa bile rutin ve periyodik olarak yapılmalıdır. Vakamızda olduğu gibi bu ÇH serolojik tarama testleri başlangıçta negatifken izlemde pozitif bulunabilir.


Kaynaklar:
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi


Oğuz Canan1, Figen Özçay2, Sibel Tulgar Kınık2, Deniz Anuk3
1Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatri Uzmanı
2Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatri Doçenti
3Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatri Araştırma Görevlisi

1. Ivarsson SA, Carlsson A, Bredberg A, et al. Prevalence of coeliac disease in Turner syndrome. Acta Paediatr 1999; 88: 933-936.
2. Hill Ivor D, Dirks Martha H, Liptak Gregory S, et al. Guideline for the diagnosis and treatment of celiac disease in children: recommendations of the North American Society for Pediatric Gastroenterology, Hepatology and Nutrition. J Pediatr Gastroenterol Nutr 2005; 40: 1-19.
3. Bodvarsson S, Jonsdottir I, Freysdottir J, Leonard JN, Fry L, Valdimarsson T. Dermatititis herpetiformis: an autoimmune disease due to cross-reaction between dietary glutenin and dermal elastin. Scand J Immunol 1993; 38: 546-550.
4. Gillett PM, Gillett HR, Israel DM, et al. Increased prevalence of celiac disease in girls with Turner syndrome detected using antibodies to endomysium and tissue transglutaminase. Can Gastroenterol 2000; 14: 915-918.
5. Lähdeaho ML, Kaukinen K, Collin P, et al. Celiac disease: from inflammation to atrophy: a long-term follow-up study. J Pediatr Gastroenterol Nutr 2005; 41: 44-48.
6. Durusu M, Gürlek A, Simsek H, Balaban Y, Tatar G. Coincidence or causality: celiac and Crohn disease in a case of Turner syndrome. Am J Med Sci 2005; 329: 214-216.
7. Rujner J, Wisniewski A, Gregorek H, Wozniewicz B, Mlynarski W, Witas HW. Coeliac disease and HLA-DQ 2 (DQ A1 0501 and DQ B1 0201) in patients with Turner syndrome. J Pediatr Gastroenterol Nutr 2001; 32: 114-115.
8. Bonamico M, Pasquino AM, Mariani P, et al. Prevalence and clinical picture of celiac disease in Turner syndrome. J Clin Endocrinol Metab 2002; 87: 5495-5498.
9. Doğancı T, Çalışkan L, Vidinlisan S. Celiac disease and HLA-DQ2 association in patients with Turner syndrome. J Pediatr Gastroenterol Nutr 2001; 33: 352-353.
10. Green P, Jabri B. Coeliac disease. Lancet 2003; 362: 383-391.
11. Zhong F, McCombs C, Olson JM, et al. An autosomal screen for genes that predispose to celiac disease in the western counties of Ireland. Nat Genet 1996; 14: 329-333.

9 Ekim 2010 Cumartesi

Çölyak belirtileri nelerdir? | Video Uzman TV

Uzmanından Çölyak Hastalığı Hakkında Bilmek İstediğiniz Herşey!

İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı
Prof. Dr. Murat Tuncer







Tags: gluten içeren gıda, çölyak hastalığı nedeni, çölyak belirtileri, çölyak tanısı, çölyak hastaları, sindirim, çölyak hastalığı özellikleri, glütenli gıdalar, glüten bulunan ilaçlar, gluten intoleransı, glüten, glüten alerjisi tedavisi, çölyak hastalığı, gluten, çölyak tanısının konulması, çölyak hastalığının belirtisi, glüten alerjisi, glüten intoleransı, glütene alerjisi olma, glüten içeren besinler, çölyak belirtisi, glutenli ürünler, çölyak, sindirim sistemi, çölyak hastalığının nedenleri, glüten proteini, çölyak teşhisi

4 Ekim 2010 Pazartesi

Glutensiz diyet moda oldu!

Glutensiz diyet moda oldu!

Buğday unu, çavdar gibi yiyeceklerden uzak duranlar zayıflıyor...

Aktris Gwyneth Paltrow'un başlattığı glutensiz diyet modası giderek yayılıyor. Program buğday unu, çavdar gibi gluten içeren yiyeceklerden uzak tutarak kişiyi zayıflatıyor

ABD'de bugüne kadar birbirinden transyağlar, karbonhidratlardan uzak durmayı amaçlayan farklı diyet programlarının öncüsü olan ünlüler bu kez bambaşka bir diyete merak sardı. "Glutensiz beslenme" adlı diyet programı; buğday unu, yulaf, çavdar, kabarmış ekmek gibi gluten içeren yiyeceklerden uzak durmayı amaçlıyor. Önce ünlü Hollywood yıldızı Gwyneth Paltrow internet sitesinde glutenden uzak durarak nasıl kilo verdiğini yazdı.

CHELSEA'NİN PASTASI

Ardından eski ABD Başkanı Bill Clinton'un kızı Chelsea, düğününde gluten içermeyen bir pasta hazırlattı. Old Spice erkek ürünleri reklamında oynayarak dikkatleri üzerine çeken kaslı manken de beslenirken glutenden uzak durduğunu söyledi. Bir derginin genel yayın yönetmeninin çıkardığı ve glutensiz yemeklerin tanıtıldığı "Cooking for Isaah" adlı kitap da en çok satanlar arasında yerini buldu bile. Hatta glutene karşı hassasiyeti olan Shauna James Ahern adlı ABD'li kız bir de blog açarak glutensiz yaşamın yöntemlerini anlatıyor.

GLUTENSİZ BİRA BİLE VAR

Peki tam olarak nedir bu gluten? Buğday unu, yulaf, çavdar gibi gıdaların içinde bulunan gluten aslında yapışkan bir protein. Genellikle birçok insanda alerjiye ve çölyak denilen hastalığa neden olabiliyor. Bu kişilerde şişkinlik, kabız yapabiliyor. Gluten içeren maddelerden uzak durmaksa kişinin daha kolay kilo vermesini sağlıyor. Ancak sadece çölyak hastaları değil aşırı kilolarından kurtulmak isteyenler de glutenden uzak durmaya başladı bile. Türkiye'de çok fazla bilinmese de ABD'de glutensiz besin pazarı giderek büyüyor. Marketlerde gluten içermeyen besinlerin satışları 1,5 milyar dolara ulaşmış durumda. En çok tüketilenlerse glutensiz makarna, bisküvi ve bira. Ancak uzmanlar böyle bir rejime başlamadan önce mutlaka özel bir testin yapılması gerektiği yönünde tavsiyede bulunuyor.

Kaynak : Sabah- Bilge Eser

11 Eylül 2010 Cumartesi

Glutensiz Diyet Nedir?

Çölyak hastalığının bugüne kadar bilinen tek tadavi yöntemi glutensiz diyettir. Glutensiz diyet yaşam tarzınızda önemli değişiklik gerektirir. Bunların en temelinde sağlıklı beslenebilmek vardır. Peki nasıl sağlıklı besnebiliriz sorusu aklınıza gelecek bu soruya verilebilecek en basit yanıt ''doğaya dönüş olacaktır''. Doğaya dönüş kavramını kısmen açıklayacak olursak;  Yapay gıdalardan uzak durmak fabrikasyon ürünleri mümkün olduğu kadar az tüketmek doğaya yakın olmak bunun en temel çözümüdür. 

Çölyak hastalığının diğer hastalıklardan farkını uzun süren ilaç tedavisi veya tıbbi müdahale gerektirmeyen bir hastalık olmasını belirterek gösterebiliriz. Hasta Uzun süre gluten tüketerek kendine farkında olmadan  büyük hasarlar vermemişse ciddi bir diyetle çölyak rahatsızlığı kontrol altına alınabilir. Ancak Türkiye'de glutensiz diyeti uygulamak çok güçtür. Bitkisel bir protein olan glutenin içindeki amino asitler başka bir çok gıdadan alınabilir bunu unutmamak gerekir. 

Hasta yaşam tarzını değiştirirken, hem kendine hem de etrafımızdakilere karşı sabırlı ve anlayışlı davranmayı öğrenmelidir. Sevdiklerinizi , dostlarınızı , ailenizi ve çevrenizdekileri bu konuda eğitmek de bu tedavinin önemli bir kısmıdır. Yakın çevremizdeki insanların pozitif davranışları ve anlayışlı olmaları diyete geçişi ve uygulamayı daha kolay bir hale getirir.



* Hasta ilk olarak gluten içeren  buğday, arpa, yulaf, çavdar gibi ürünlerden ve bu ürünleri içeren gıdalar tüketmeyi kesmelidir.

* Çölyak hastası tahıl grubundan mercimek, mısır, pirinç, patates, soya fasulyesi gibi ürünleri tüketebilir.

* Tüketilecek gıdaların içerik etiketleri çok iyi okunmalıdır sürekli gıda firmalarıyla iletişime geçilmelidir.

* İlaçlar doktora, veya ilacı üreten ilaç üreticisine danışılmadan kullanılmamalıdır (bir çok ilaç gluten içermektedir).

* Hastalık teşhisinde 3 ay kadar süt ve süt ürünleri tüketilmemelidir. Daha sonra bunlar tek tek denenerek diyete dahil alınabilir . Keçi sütü ve ürünlerinde bir sakınca yoktur hatta faydası (anne sütüne benzerliğinden ötürü) olabilir.

* Şalgam suyu bulgur içerdiğinden gluten maddesi ihtiva eder bu ürünü tüketemezsiniz.

* Bira, şarap, viski, likör ve brendi gibi içecekler tüketilmemelidir bir çok alkollü içeçek arpa suyu veya arpa özü içeriyor.

* Amerika ve Avrupa'da günde 50-60 gr yulaf diyete eklenmeye başlanmıştır . Henüz araştırma aşamasında olan bu uygulama kesin olmamak şartıyla bu miktar çölyaklar için tehlikesiz olduğu düşünülmektedir.

* Mutfakta glutenle temas eden yerler sürekli temizlenmeli hastanın gıdaları doha önce gluten bulaşmış yerlerde bulundurulmamalı.

* Mutfakta gluten içeren ürünlerle yapılan fırın temizlendikten sonra glutensiz ürünler kullanılmalıdır buğday unu havada uçabileceğinden aynı fırında yemek veya ekmek pasta kek pişirilmeden önce temizlenmelidir. Ekmek makinası kullanılıyorsa bu makina sadece glutensiz ürünlere için kullanılmalıdır.

* Teflon - tahta kaşık gibi mutfak aletleri ne kadar iyi temizlenmiş olsa bile gözeneklerinde gluten kalıntıları kalabilme riski olduğundan, bunlar ayrılmalıdır ve kullanılmamalıdır.

* Hazır salça yerine ev yapımı güvenilir salçaları kullanın , konserve , hazır çorba , soslar , tuzot , tavuk sosları nar ekşisi gibi gıdalarda gluten katkı maddesi olarak kullanıldığından, bunlar tüketilmemeli .

* Sakız, çikolata, sirke, mayonez, ketçap, dondurma, şeker gibi gıdaların bazılarında gluten bulunabilmektedir. Bunlar yenilmeden önce üreticisine sorulmalı.

* Kozmetikler, şampuanlar ve ev temizleyici maddelerde yer alan glutenin ağıza kaçma riski taşıdığından, bu malzemelerin glutensiz olanları seçilmelidir(örnek nivea - ipana ürünleri gluten içeriyor) Bazı makyaj malzemeleri -makyaj temizleme malzemeleri, kremler dahi hassas çölyaklılara dokunabilmektedir.

* Glutensiz diyetin en etkili olanı fabrikasyon ürünlerden mümkün mertebe uzak durmak olacaktır , yani evde ve dışarıda sağlıklı seçimler yapmamız gerekiyor yani doğaya dönüş söz konusu taş devri diyeti en sağlıklı olanıdır. Hayat tarzı bu esasa göre uygulanırsa çok sağlıklı bir yaşam elde edilebilir ki bunu bu derece etkili yapmaya mecburuz.



Yararlanılan Kaynaklar:
* Uz. Dr. Nafiye Urgancı, Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Oediatrik Gastroenteroloji Bölümü ; Makalesi
* Gluten Entropatisi, dersler, Dç. Dr. Ahmet Erdil, Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi;
* Makale, Taylan Kümeli;
* Glutensiz.com;
* Mayo Clinic ;
* Çölyak.com

22 Ağustos 2010 Pazar

Çölyak Hastalığının Tanısında İmmunglobulin A Anti-Doku

Çölyak Hastalığının Tanısında İmmunglobulin A Anti-Doku
Transglutaminaz Antikorunun Klinik Uygulamadaki Yararı

Genel bilgi ve amaçlar: Çölyak hastalığının tanısı sıklıkla anti-doku transglutaminaz (tTG) antikor testine dayanır. Bu çalısmanın amacı, test karakteristikleri arastırma laboratuarlarından farklı olabilen ticari laboratuvarlarda yaptırıldığında, bu testin klinik uygulamadaki duyarlılığını ve özgüllüğünü değerlendirmektir.

Metodlar: Anti-tTG antikoru serolojisi pozitif ve üst endoskopik duodenal biyopside çölyak hastalığı kuskusu olan 122 hasta çalısmaya alındı. Hastalar klasik (diyare ya da diğer malabsorbsiyon semptomu olanlar) ve sessiz (asemptomatik) olarak iki gruba ayrıldılar. Çölyak hastalarından alınan biyopsiler parsiyel (Marsh IIIA) ya da total (Marsh IIIB veya IIIC) villöz atrofi olarak sınıflandırıldılar.

Bulgular: Anti-tTG antikor testinin toplam duyarlılığı %70.6, özgüllüğü %65.0, pozitif prediktif değeri %91.1, negatif prediktif değeri %30.2 olarak bulundu. Total villöz atrofi olanlarda duyarlılık %90.0, parsiyel villöz atrofi olanlarda ise %42.3 idi (P<.0001). En sık basvurulan iki ticari laboratuvarın duyarlılığı ve özgüllüğü biribirinden farklı idi. Lab #1 için duyarlılık %40.0, Lab #2 için ise %86.4 (P< .0001) idi. Özgüllük Lab #1 için %100.0, Lab #2 için ise %41.7 (P= .02) idi.

Sonuçlar:
Anti-tTG antikor testinin klinik uygulamadaki duyarlılığı, daha önce arastırma laboratuarlarında elde edilen sonuçların isaret ettiği kadar yüksek değildir.
Özellikle parsiyel villöz atrofili hastalarda, testin duyarlılığı anlamlı derecede daha düsüktür. Ayrıca, Amerika Birlesik Devletleri’ndeki baslıca büyük ticari laboratuarların test karakteristikleri açısından da anlamlı derecede değiskenlik
söz konusudur. Sonuçların, yapılacak prospektif çalısmalar ile doğrulanması gerekmektedir.
Clinical Gastroenterology and Hepatology

Çölyak hastalığı, genetik olarak belirlenen otoimmün benzeri bir hastalık olup, buğdayın yapısında yer alan bir depo proteini olan glutenin yanı sıra arpa ve çavdarda bulunan benzeri proteinler ile indüklenir.

1 Hastalığın otoimmün komponenti, endomisium retikülin ve doku transglutaminazına karsı otoantikor gelisimi ile kendini belli eder.
2 Baslangıçta,glutenin gliadin komponentine karsı gelisen antikorlar tanısal amaçla kullanılmıs, ancak bu testlerin yeterli duyarlılık ve özgüllüğe sahip olmadıkları görülmüstür.
3 Endomisial antikorun (EMA) çölyak hastalığına karsı özgüllüğü çok yüksektir ve serolojik testlerde altın standart haline gelmistir.
4 Doku transglutaminazı 2 (tTG) enziminin, EMA için ana otoantijen5 olduğunun anlasılmasından sonra, otomatik sistemlere uygulanabilen enzime bağlı immünassay sistemleri gelistirilmistir. 
Baslangıçta, testlerde antijen olarak, gine pigden elde edilen doku transglutaminazı kullanılırken, daha sonraları insan eritrositlerinden elde edilen ya da rekombinant teknoloji ile üretilen insan doku transglutaminazı kullanılmaya baslanmıstır. Mevcut çalısmaların sistematik olarak gözden geçirilmesi sonucunda, IgA tTG antikor testinin çölyak hastalığı için, duyarlılığının ve özgüllüğünün %90’ın üzerinde olduğu görülmüstür. 3 Çölyak hastalığının tanısı için kullanılan serolojik testlerin, klinik uygulamadaki performanslarının, ilk arastırma çalısmalarındaki kadar iyi olmadığı uzun zamandan beri bilinmektedir. 6-9Amerika Birlesik Devletleri’nde bu serolojik testler, farklı üreticiler tarafından gelistirilmis test kitleri kullanılarak değisik ticari laboratuvarlarda yapılmaktadır. Amerika Birlesik Devletleri’nde klinik uygulamada kullanılan IgA anti-tTG testinin duyarlılığına iliskin verilerin bulunması nedeni ile, çölyak hastalığı tanısı için biyopsi yapılan ve sevkedildikleri ticari laboratuarlarda serolojik testleri yapılmıs olan büyük bir hasta grubunda bu testin duyarlılığını arastırdık.


Metodlar

Ocak 2000 ile Aralık 2003 arasında çölyak hastalığı kuskusu ile Columbia Üniversitesi Çölyak Hastalığı Merkezine (New York, NY) basvuran 122 hasta çalısmaya alındı. Duodenum biyopsisi için üst endoskopi geçirmeden önce IgA anti-tTG (insan) antikoru testi yapılmıs olan hastalar gruba dahil edildi. Serolojik testler ülke çapında değisik ticari laboratuarlarda yapılmıstı. Tanı sırasında 16 yasından küçük, selektif IgA eksikliği (total serum IgA düzeyi <0.05 g/L) olan, glutensiz diyetle beslenen, değerlendirme zamanında immünosüpresif ilaç kullanan ya da ilk serolojik testleri birden fazla laboratuvarda yapılmıs hastalar çalısmaya alınmadı. Yukarıdaki kriterlere uygun olanlar olguların, çölyak hastalığı tanısının kesinlesmis olup olmamasına bakılmaksızın gruba alındılar.

Çölyak hastalığı tanısını alabilmek için olguların, glutensiz diyet ile 6 ay beslenme sonrasında histolojik ya da serolojik iyilesme göstermis olmaları gerekiyordu. Ilk biyopsinin yapıldığı zamanda, hiç bir hasta gluteni azaltılmıs diyetle beslenmiyordu.Çalısma dönemi boyunca, olgulara iliskin bilgiler,prospektif olarak bir veri tabanına (Access, MicrosoftOffice; Microsoft Corp, Redmond, WA) kaydedildi.

Tüm dodenum biyopsileri, hastanın antikor durumunu bilmeyen tek bir patolog tarafından körleme bir tarzda değerlendirildi. Patolojik olarak çölyak hastalığı tanısını alabilmek için, intraepitelyal lenfositoz ile birlikte ya parsiyel (Marsh IIIA) ya da total villöz atrofi (Marsh IIIB ve IIIC) bulunması gerekliydi.

Biyopsi sonucu normal olanlar ise kontrol grubunu olusturdular.

Hastalar, klinik prezantasyonlarına göre klasik (malabsorbsiyon sendromu ile birlikte olan ya da olmayan diyare) ya da sessiz (asemptomatik) olgular olarak sınıflandırıldılar. Sessiz ya da asemptomatik çölyak hastalığı olguları arasında demir eksikliği, osteoporoz, herpetiform dermatit ya da nörolojik semptomları olan; tarama sırasında rastlanan; endoskopide tesadüfen atrofik veya düzlesmis duodenal kıvrımlar saptanan hastalar bulunmakta idi. Istatistiksel analizler sırasında, kategorik değiskenler için chi kare ya da Fisher exact testi, sürekli değiskenler için 2 yönlü t testi kullanıldı. Anti-tTG antikorunun duyarlılığı için %95 güven aralıkları hesaplandı. Tüm verilerin analizinde STATA Release 8 (Stata Corporation, College Station, TX) yazılım programı kullanıldı.

Bulgular

Çalısmaya dahil edilme kriterlerine uygun olan toplam 122 hasta vardı (Tablo 1). Tüm hastalar beyaz ırka mensup olup, %12’sinin en az bir birinci derecede akrabasında önceden tanı konmus çölyak hastalığı mevcut idi. Tarama süreci içinde, 6 hasta selektif IgA eksikliği nedeni ile çalısmadan çıkarıldı. Olguların 102’sinde çölyak hastalığı tanısı kondu. Çölyak hastalığı tanısı alanların %70.6’sında (72/102) anti-tTG pozitifliği saptanırken, çölyak hastalığı tanısı almamıs olanların %65’inde (13/20) bu antikor negatif idi. Anti-tTG antikorları için pozitif ve negatif prediktif değerler sırası ile %91.1 ve %30.2 idi. Çölyak hastalığı grubunda, ilk biyopside, total villöz atrofi saptanan hastaların %90.0’ında (54/60), parsiyel villöz atrofi saptananların %42.3’ünde (18/42) anti-tTG antikoru pozitif bulundu (P< .0001) (Tablo 2). Klasik çölyak hastalığı olgularının %65.9’unda (29/44) antitTG antikoru pozitif iken, sessiz çölyak hastalığı olgularında bu oran %74.1 (43/58) idi (P= .37).

Farklı prezantasyon sekillerine göre incelendiğinde, duyarlılık açısından anlamlı farklılıklar saptanmadı. Yalnızca, baslangıçta anemi ile basvuran çölyak hastalığı olgularında anlamlılığa doğru bir eğilim saptandı: bu olguların %88.9’unda (16/18) anti-tTG antikoru pozitifliği saptanırken, diğer semptomlarla basvuran hastaların yalnızca %66.7’sinde (56/84) anti-tTG antikoru pozitifliği görüldü (P= .06).Anti-tTG antikoru testi yapılan ticari laboratuarlar arasında, 122 hasta örneğinden 108’i (%88.5) ya Lab #1 ya da Lab #2’de çalısılmıstı. Lab #1 için toplam duyarlılık %40.0, Lab #2 için ise %86.4 idi (P< .0001). Lab #1 için özgüllük değeri %100.0, Lab #2 için ise %41.7 olarak hesaplandı (P= .02) (Tablo3). Lab #2’ye (%67.8, 40/59) gönderilen çölyak hastalığı örneklerinde total villöz atrofi oranı, Lab #1’den (%43.3, 13/30) anlamlı derecede daha fazla idi (P= .03). Ancak, hem total hem de parsiyel villöz atrofili hastalarda bu iki laboratuvarın duyarlılıkları açısından anlamlı bir fark yine de vardı. Iki laboratuvar arasında da, total ve villöz atrofili hastalardaki duyarlılık farkı anlamlı idi (Tablo 4).



Tartısma

Çölyak hastalığının tanısı için biyopsi yapılan hastalarda yaptığımız bu çalısmada serum IgA tTG testinin duyarlılığını %70 olarak bulduk. Bu değer, Rostom ve ark.10 tarafından bulunan değerden (>%90) belirgin olarak daha düsüktür. Duyarlılığın daha düsük olmasının baslıca nedeni, villöz atrofi derecesi daha düsük olan hastaların çalısmaya alınmıs olmasıdır. Toplam duyarlılığın düsük olmasının diğer bir nedeni ise, ticari laboratuvarlarda elde edilen sonuçların, arastırma laboratuvarlarındaki sonuçlardan farklı olarak, tek bir uzman histopatolog tarafından değerlendirilen ve altın standart olarak kabul edilen duodenum biyopsileri ile karsılastırılmıs olması, olabilir. Ancak, total ve parsiyel villöz atrofili hastalar arasında gözlenen belirgin duyarlılık farkını bununla açıklamak mümkün değildir, çünkü patolog değerlendirme sırasında test sonuçlarını bilmemekte idi. Total villöz atrofili hastalarda testin duyarlılığı %90 iken, parsiyel villöz atrofili hastalarda bu oran %43’e kadar inmekte idi. Bu durum, daha önce hem hem tTG11-13 hem de EMA7,8,13 testleri için bildirilmistir.

Çölyak hastalığının tanısı amacıyla klinik uygulamada kullanılan serolojik testlerin duyarlılıkları daha önce de yüz güldürücü olmamıstır.6,9,14 Bu durum baslangıçta arastırma laboratuvarlarında tTG testi için seçilen olguların daha farklı olmasına, diğer bir deyisle, total villöz atrofili ve EMA testi pozitif olguların seçilmesine, bağlanmıstır.15-17 Bu çalısmalarda, sıklıkla o arastırma laboratuvarında gelistirilen anti-tTG testlerinin kullanılması da diğer bir bias (yanlılık) faktörü olarak karsımıza çıkmaktadır.
Çalısmamızda yer alan hastalar, olguların ağırlıklı olarak kadın olması, yarısından azında basvuru bulgusu olarak diyare bulunması ve %60’ında total villöz atrofi görülmesi gibi özelliklerden dolayı, tipik çölyak hastaları olarak kabul edilebilir.18,19 Çalısmamızdaki ana bias (yanlılık) faktörü, çalısma populasyonunun sevkedilme sekli yüksek orandaki çölyak hastalığı tanısıdır. Ancak, hastaların seçimindeki bu yanlılık faktörü, total ve parsiyel villöz atrofili olgular arasındaki duyarlılık farkından sorumlu olamaz çünkü, her iki grup da, bu yanlılık faktöründen esit derecede etkilenmis olacaktır.

Çalısmamızda yer alan hastaların %84’ünde kesin tanı çölyak hastalığı olmustur. Bu yüzdenin yüksek olmasının ardında yatan en önemli faktör, kurumumuzun, çölyak hastalığı için özel bir basvuru merkezi niteliğinde olması ve bu populasyonun, toplumdaki gastroenterologların gördüğü hasta popülasyonunu yansıtmıyor olmasıdır. Hastalar arasında, aynı hastalığa sahip akrabaları olan hasta sayısı da genelde görülenden daha fazladır. Bu nedenle, pozitif ve negatif prediktif değerlerin yorumunda da dikkatli olunmalıdır, çünkü bu değerler, incelenen hasta populasyonunda hastalığın prevalansından önemli derecede etkilenir. Ancak, çalısmanın bir basvuru merkezinde yapılmıs olmasının, duyarlılık ya da özgüllüküzerinde herhangi bir etkisinin olmaması beklenir, çünkü bu değerler hastalık prevalansından bağımsızdır ve tamamen test ile iliskilidir.tTG antikorunun duyarlılığı açısından, klasik ve diyarenin dominant olduğu çölyak hastalığı olguları ile, sessiz ya da asemptomatik çölyak hastalığı olguları arasında fark bulunamadı. Muhtemelen serolojik testlerin her iki hasta grubunun tanısal değerlendirilmesindeki yararı esittir.

Testin pozitifliğinin en önemli belirleyicisi villöz atrofi derecesidir.12 ilginç olan bir nokta ise, anemi ile basvuran hastalarda tTG antikorunun pozitifliği, diğer bulgularla basvuran hastalarda olduğundan daha fazla görülmekle birlikte aradaki fark anlamlı değildir. Pek çok laboratuvarda, IgA tTG testi, EMA testinin yerini almıstır ancak yine de, anti-tTG testi,çölyak hastalığı için, EMA kadar özgül değildir.Çölyak hastalığı olmadan da IgA tTG testinin pozitif olduğu pek çok makalede yer almaktadır.20-22 Artrit,23kalp yetmezliği,24 kronik karaciğer hastalığı25-27,diabet,28 inflamatuvar bağırsak hastalığı25,27,29 gibi çok farklı hastalıklarda, hatta test antijeni olarak insan tTG kullanıldığında bile pozitif sonuçlar ile karsılasılmıstır.Bu çalısmanın devam ettiği dönemde,laboratuvarlarda yalnızca insan tTG kullanılmıstır.

EMA ve anti-tTG testlerinin sonuçları her zaman birbirini desteklemeyebilir.6,14 Bu da, çölyak hastalığı riski olanlarda hem EMA hem de tTG testlerinin yapılmasının gerekliliğini gösterir.Tüm çalısmalardaki diğer bir değiskenlik kaynağı, testlerde kullanılan çesitli kitlerin duyarlılık ve özgüllüklerinin farklılığıdır. Pek çok çalısma, farklı test kitlerinin farklı test karakteristiklerine sahip olduğunu göstermistir.30-32 Bu durum bizim çalısmamız için de geçerlidir, çalısmanın analizlerinin yapıldığı baslıca iki laboratuvarda tTG testi için farklı kitler kullanılmıstır. Laboratuvarlardan birinin kullandığı kitin özgüllüğü yüksek, duyarlılığı düsük iken, diğerinde kullanılan kitin duyarlılığı yüksek, özgüllüğü düsük bulunmustur. Lab #2 ile karsılastırıldığında, testleri Lab #1’de yapılan hastalar arasında total villöz atrofili olanların sayısı anlamlı düzeyde daha fazladır. İki laboratuvar arasındaki toplam duyarlılık farkını bu bulgu tek basına açıklayabilir. Ancak,duyarlılıkları, histolojik hasarın derecesi ile analiz ettikten sonra bile, iki laboratuvar arasında tTG testinin duyarlılığı açısından bir fark vardır. Hem Lab #1 hem de Lab #2’de, tTG antikorunun duyarlılığı, parsiyel villöz atrofili olgularda, total villöz atrofili olanlardan daha düsük bulundu. Bu laboratuarların sınır değerlerini nasıl belirlediğini ya da üretici firmanın önerdiği değerleri mi kullandıklarını bilmiyoruz.Üstelik, üretici firmaların, kendi ürettikleri kitler için normal aralığı nasıl belirlediklerini de bilmiyoruz.Klinisyenlerin bu ince ancak bir o kadar da önemli ayrıntıları bilmelerini beklemek gerçekçi bir yaklasım olmaz. Belki de, Avrupa’da yapılmaya çalısıldığı gibi,standart bir test ve sınır değeri üzerinde görüs birliğinevarılması ve tüm ticari referans laboratuarlarının bunları kullanması doğru bir yaklasım olabilir.33 Laboratuvarlar arasındaki değiskenliğin daha gerçekçi bir değerlendirmesini yapabilmek için, gelecekteki çalısmalarda hastanın serumu, Amerika Birlesik Devletleri’nde yaygın olarak kullanılan değisik kitlerle çalısılarak sonuçlar karsılastırılmalıdır. Nitekim, biz de çalısmamızda, aynı hastanın serumunun iki farklı laboratuvarda analiz edildiğinde, bazen çeliskili sonuçlar ile karsılastığımız oldu. Ancak, bu hastaları çalısmaya dahil etmedik. Elde ettiğimiz sonuçların,testlerin Amerika Birlesik Devletleri’ndeki diğer laboratuvarlarda ya da değisik firmaların ürettiği kitler ile yapılması ile nasıl bir değisiklik gösterebileceğini bilmiyoruz. Uzak bir olasılık olmakla birlikte,hastalarımızın tümünde çölyak hastalığı olmayabilir.

Çölyak hastalığındakilere benzer biyopsi bulguları olan hastalarda spontan remisyon görüldüğünün bildirilmesi,bir akut, nonspesifik ve glutene bağlı olmayan enterit olasılığını da akla getirmektedir.34 Hastalardaki histolojik hasarın derecesi azaldıkça,tTG antikor testinin duyarlılığı da o oranda azalmaktadır.

Farklı ticari referans laboratuvarlarında,pozitif bir test için kabul edilen sınır değerleri ve kullanılan test sistemi de farklıdır. Bunun sonucunda,klinik uygulamada, laboratuvarlar arasında test duyarlılığı ve özgüllüğü bakımından belirgin farklılıklar gözlenir. Bu nedenle, klinisyen, tTG antikor testi negatif ve çölyak hastalığı açısından klinik olarak ılımlı düzeyde süphe uyandıran hastalarda biyopsiye basvurmalıdır. Daha ileri arastırmalar yapılmazsa çölyak hastalığı ve antikor negatifliği olan hastaların
önemli kısmı yakalanamayabilir. Çölyak hastalığı tanısında yalnızca antikor testlerine güvenilmesi durumunda, özellikle parsiyel villöz atrofili olgularda,pek çok hastaya tanı konulamayabilir.


Kaynaklar:

CLINICAL GASTROENTEROLOGY AND HEPATOLOGY TÜRKÇE BASKI 2006;1:149-154


JULIAN A. ABRAMS,* PARDEEP BRAR,* BEVERLY DIAMOND,* HEIDRUN ROTTERDAM‡ ve PETER H. GREEN*
Departments of *Medicine and ‡Surgical Pathology, Columbia University College of Physicians and Surgeons, New York, New York


1. Green PH, Jabri B. Coeliac disease. Lancet 2003;362:383–391.
2. Alaedini A, Green PH. Narrative review: celiac disease: understanding
a complex autoimmune disorder. Ann Intern Med 2005; 142:289–298.
3. Rostom A, Dube C, Cranney A, et al. The diagnostic accuracy of serologic tests for celiac disease: a systematic review. Gastroenterology
2005;128:S38–S46.
4. Kapuscinska A, Zalewski T, Chorzelski TP, et al. Disease specificity and dynamics of changes in IgA class anti-endomysial antibodies in celiac disease. J Pediatr Gastroenterol Nutr 1987;6:529–534.
5. Dieterich W, Ehnis T, Bauer M, et al. Identification of tissue transglutaminase as the autoantigen of celiac disease. Nat Med 1997;3:797–801.
6. Dickey W, McMillan SA, Hughes DF. Sensitivity of serum tissue transglutaminase antibodies for endomysial antibody positive and negative coeliac disease. Scand J Gastroenterol 2001;36:511–514.
7. Dickey W, Hughes DF, McMillan SA. Reliance on serum endomysial antibody testing underestimates the true prevalence of coeliac disease by one fifth. Scand J Gastroenterol 2000;35:181–183.
8. Abrams J, Diamond B, Rotterdam H, et al. Seronegative celiac disease: increased prevalence with lesser degrees of villous atrophy. Dig Dis Sci 2004;49:546–550.
9. Rostami K, Kerckhaert J, Tiemessen R, et al. Sensitivity of antiendomysium and antigliadin antibodies in untreated celiac disease: disappointing in clinical practice. Am J Gastroenterol 1999; 94:888–894.
10. Rostom A, Dube C, Cranney A, et al. Celiac disease: evidence report/technology assessment no 104 (prepared by the University of Ottawa Evidence-based Practice Center, under contract no 290-02- 0021)—Agency for Healthcare Research and Quality Publication no 04-E029-2. Rockville, MD: Agency for Healthcare Research and Quality, 2004.
11. Koop I, Ilchmann R, Izzi L, et al. Detection of autoantibodies against tissue transglutaminase in patients with celiac disease and dermatitis herpetiformis. Am J Gastroenterol 2000;95:2009–2014.
12. Tursi A, Brandimarte G, Giorgetti GM. Prevalence of antitissue transglutaminase antibodies in different degrees of intestinal damage in celiac disease. J Clin Gastroenterol 2003;36:219–221.
13. Ashabani A, Errabtea H, Shapan A, et al. Serologic markers of untreated celiac disease in Libyan children: antigliadin, antitransglutaminase, antiendomysial, and anticalreticulin antibodies. J Pediatr Gastroenterol Nutr 2001;33:276–282.
14. Shamir R, Lerner A, Shinar E, et al. The use of a single serological marker underestimates the prevalence of celiac disease in Israel: a study of blood donors. Am J Gastroenterol 2002;97:2589–2594.
15. Dieterich W, Laag E, Schopper H, et al. Autoantibodies to tissue transglutaminase as predictors of celiac disease. Gastroenterology 1998;115:1317–1321.
16. Sulkanen S, Halttunen T, Laurila K, et al. Tissue transglutaminase autoantibody enzyme-linked immunosorbent assay in detecting celiac disease. Gastroenterology 1998;115:1322–1328.
17. Biagi F, Ellis HJ, Yiannakou JY, et al. Tissue transglutaminase antibodies in celiac disease. Am J Gastroenterol 1999;94:2187– 2192.
18. Murray JA, Van Dyke C, Plevak MF, et al. Trends in the identification and clinical features of celiac disease in a North American community, 1950-2001. Clin Gastroenterol Hepatol 2003;1:19–27.
19. Lo W, Sano K, Lebwohl B, et al. Changing presentation of adult celiac disease. Dig Dis Sci 2003;48:395–398.
20. Weiss B, Bujanover Y, Avidan B, et al. Positive tissue transglutaminase antibodies with negative endomysial antibodies: low rate of celiac disease. Isr Med Assoc J 2004;6:9–12.
21. Freeman HJ. Strongly positive tissue transglutaminase antibody assays without celiac disease. Can J Gastroenterol 2004;18:25–28.
22. Feighery L, Collins C, Feighery C, et al. Anti-transglutaminase antibodies and the serological diagnosis of coeliac disease. Br J Biomed Sci 2003;60:14–18.
23. Spadaro A, Sorgi ML, Scrivo R, et al. [Anti-tissue transglutaminase antibodies in inflammatory and degenerative arthropathies]. Reumatismo 2002;54:344–350.
24. Peracchi M, Trovato C, Longhi M, et al. Tissue transglutaminase antibodies in patients with end-stage heart failure. Am J Gastroenterol 2002;97:2850–2854.
25. Bizzaro N, Villalta D, Tonutti E, et al. IgA and IgG tissue transglutaminase antibody prevalence and clinical significance in connective tissue diseases, inflammatory bowel disease, and primary biliary cirrhosis. Dig Dis Sci 2003;48:2360–2365.
26. Vecchi M, Folli C, Donato MF, et al. High rate of positive antitissue transglutaminase antibodies in chronic liver disease. Role of liver decompensation and of the antigen source. Scand J Gastroenterol 2003;38:50–54.
27. Carroccio A, Vitale G, Di Prima L, et al. Comparison of antitransglutaminase ELISAs and an anti-endomysial antibody assay in the diagnosis of celiac disease: a prospective study. Clin Chem 2002;48:1546–1550.
28. Leon F, Camarero C, R-Pena R, et al. Anti-transglutaminase IgA ELISA: clinical potential and drawbacks in celiac disease diagnosis.Scand J Gastroenterol 2001;36:849–853.
29. Di Tola M, Sabbatella L, Anania MC, et al. Anti-tissue transglutaminase antibodies in inflammatory bowel disease: new evidence. Clin Chem Lab Med 2004;42:1092–1097.
30. Fernandez E, Riestra S, Rodrigo L, et al. Comparison of six human anti-transglutaminase ELISA-tests in the diagnosis of celiac disease in the Saharawi population. World J Gastroenterol 2005;11:3762–3766.
31. Van Meensel B, Hiele M, Hoffman I, et al. Diagnostic accuracy of ten second-generation (human) tissue transglutaminase antibody assays in celiac disease. Clin Chem 2004;50:2125–2135.
32. Wong RC, Wilson RJ, Steele RH, et al. A comparison of 13 guinea pig and human anti-tissue transglutaminase antibody ELISA kits. J Clin Pathol 2002;55:488–494.
33. Stern M. Comparative evaluation of serologic tests for celiac disease: a European initiative toward standardization. J Pediatr Gastroenterol Nutr 2000;31:513–519.
34. Goldstein NS. Non-gluten sensitivity-related small bowel villous flattening with increased intraepithelial lymphocytes: not all that flattens is celiac sprue. Am J Clin Pathol 2004;121:546–550.